Hıdrellez’de dilekler gerçek olur mu? Olabilir! Evet, çocukluğumda buna bizzat şahitlik etmiş biriyim…
Bu sebeple de Hıdrellez ile ilgili bir çocukluk anımı sizlerle paylaşmak istedim.
Hızır gelir de dilekleri kabul eder derler ya, gerçekten o zamanlar dilediğimiz şeyler gerçek olmuştu bir nevi! Gerçi biraz farklı bir şekilde gerçekleşmişti dileklerimiz ama olsun. Anlatacağım. O zaman geçmişe yolculuk başlasın!
Hıdrellez günü, dilekler bir kâğıda yazılır ve güllerin dallarına asılırdı. Ayrıca güllerin veya ağaçların altlarına taşlardan istek olarak ev veya araba şekilleri de yapılırdı. Ama en önemlisi koca bir ateşin yakılarak üzerinden atlanmasıydı tabii. Kolu komşu, arkadaşlar dostlar ve tüm aile birlikte ateşin üstünden atlardık. O zamanlar (90’lı yıllar da) daha komşuluk ölmemiş, mahalle kültürü ruhunu teslim etmemişti.
Küçük çocuklar (ben de dâhil) annelerinin kucaklarında ateşin üstünden atlatılırdı. O koca harlı ateşin üstünden atlamak büyük bir heyecan ve coşku oluştururdu. Ama dileklerin önemini atlamayalım. Dileklerin güzelce bir liste olarak kâğıda yazılması çok mühimdi.
Herkes olmasını istediği şeylerin listesini oluştururdu. Diğer kişilerin dileklerini bilemem, ama bizimkiler en çok araba ve ev diliyorlardı. Belki de o zamanlar, herkesin dileği bir arabası ve evi olmasıydı kim bilir. Öyle kimsenin fazla bir şeyde gözü yoktu sanırım. Bir araban ve evin varsa zengin sayılırdın.
Özellikle dilek kâğıtlarını çocuklara yazdırırlardı: “Senin kalbin temizdir, senin dileğin kabul olur, yaz!” Az mı araba ve ev yazdım o kâğıtlara. Dilek kâğıtları tamamdı da ateşte bir sorun vardı sanırım. Bir türlü dilekler kabul olmuyordu. Daha coşkulu ve büyük bir kutlama yapılmasına karar verilmişti sonunda! Artık apartmanın bahçesi yetmiyordu sanırım…
Eskiden her yer ev değildi tabii. Daha çok bahçe ve boş arazi bulunabiliyordu. Ve büyük, coşkulu bir kutlama için de güzel boş bir arsa bulunmuştu. Neresi mi? Kadıköy’ün Sarayardı Caddesinde bulunan boş arazi! Evet, o zamanlar o bölgede çok büyük bir arsa vardı, çitle çevrili. Toprak, taşlık devasa bir arsaydı. Kenarları ve köşelerinde sazlığa benzer büyük otlar biterdi. Adam boyunu aşan o bitlileri temizlemek için bazen birileri gelir ve tüm o yabani otları kesmeye çabalardı. Ama kesmekle uğraşmak yerine genelde otları yakmayı tercih ederlerdi. Yakılan ateş kontrolden çıkınca da mecbur bu sefer itfaiyeyi çağırırlardı. Az mı itfaiye geldi gitti o zamanlar o boş arsaya!
Bu yabani otlar haricinde kurak bir araziydi. Çim yoktu, ama gençler futbol oynarlardı. İşte bu alanda büyük bir Hıdrellez kutlaması için hazırlıklar tamamdı. Yakılacak ateşin malzemelerini hazırlamış ve geceleyin yola koyulmuştuk. Yolumuz uzak değildi, Sarayardı Caddesinin karşısına geçmek ve çitlerin parçalanmış bölümünden boş arsaya gizlice girmek pek bir zaman almamıştı.
Karanlık arsanın ortasında büyük bir ateş yakılmış ve kutlamalar başlamıştı. O gece çok güzel bir eğlence ve dilek gecesi olmuştu. Unutulmaz bir Hıdrellez günü yaşamıştım. Artık kesin dileklerimiz gerçek olur diyorduk! Elbette hiçbir şey hemen olmazdı, zaman gerekiyordu ve biz de zamana bırakmıştık isteklerimizi. Araba ve evin artık gelmesini bekler olmuştuk.
Bir-iki sene sonra, Hıdrellez kutlamasını yaptığımız o devasa boş arsada bir hareketlilik başladı. Neler olduğunu anlayamıyorduk, tırlar gelmeye başlamıştı. Onlarca tırın içinden arabalar çıkıyordu. Birçok renkte yüzlerce araba taşınıyordu arsaya. Hepsi küme küme park ediliyordu araçların. Bu kadar aracın orada ne işi var diye düşünürken gerçeği öğrenmiştik.
O boş arazi, Mazda marka sıfır araçların park alanı olarak kullanılacaktı. Gıcır gıcır sıfır Mazda araçların bir nevi deposu olmuştu orası. Ve biz, salonun her camından baktığımızda farklı renklerdeki yüzlerce arabayı karşımızda görüyorduk artık. Hiçbir zaman da gidip “şu arabanın biri bizimdir, istersen Hz. Hızır’a sor” diyemedik!
Bir ümidimiz daha vardı, o da ev dileğimizin gerçekleşme ihtimaliydi. Araba olmadı belki ev olurdu diye beklemeye devam etmiştik. Derken, belli bir sene sonra o arsadaki araçlar geldikleri gibi tekrar tırlara konularak götürülüyordu. Arsa yine boş kalmıştı. Sonra, iş makineleri arsaya girmeye ve kazmaya başlamışlardı.
Toplu konut mu yapılacak diye düşünmeye başlamıştık ki, kısa bir süre içerisinde gerçeği öğrenmiştik. AVM yapılacaktı! Evet, o alana bir AVM yapıldı ve günümüzde de hala orada duruyor. O AVM’nin adı: Tepe Nautilus! İstanbulluların birçoğunun bildiği ve gezdiği bir AVM!
Evimiz değil ama bir AVM’miz olmuştu sonunda! Mazda araçlara binme şansımız olmamıştı belki, ama AVM’yi istediğimiz gibi gezme imkânını yakalamıştık. AVM’nin bir katı bizim, hadi katı geçtik, dükkânın biri bizimdir diyemedik, hak iddia edemedik tabii.
Dileklerimiz farklı şekillerde gerçekleş(me)mişti diyebilirim. Peki, tam olarak neden dileklerimiz gerçek olmamıştı? Ya biz iyi yazamamıştık dileklerimizi kâğıda ya da Tanrı, birilerini aracı olarak kullanmamız karşısında bize güzel bir ders vermişti! Bu sebeple, siz siz olun bir isteğiniz, bir arzunuz var ise direkt Tanrıdan isteyin, aracı kullanmayın! Kâğıtlara dilek yazıp gül dallarına asmak ve ateş üstünden atlamak pek bir işe yaramıyor, benden söylemesi.
Ama ne zaman bir ateş görürseniz yerde yanan, üstünden de atlamayı ihmal etmeyin, derim. Eğlenmek ve yazın Bayramı Hıdrellez’i coşkuyla kutlamak güzeldir… Ama dilek işine pek girmeyin, isteklerinizi aracısız olarak direkt Tanrı’dan dileyin lütfen.
Birde çalışmadan ve çabalamadan da hiçbir şeyin ve dileğin gerçekleşmeyeceğini de unutmayın. 🙂
Sonuç olarak; ateş yakarak üstünden atladığımız, bir araba ve ev dilediğimiz o koca arsanın üzerinden binlerce sıfır araba gelip geçti ve en sonunda da ihtişamlı bir AVM konduruldu üzerine! Aslında olumlu tarafından bakacak olursak dilekler gerçek olmuştu ama bizim olmamıştı. Şimdi ne zaman yolda Mazda marka bir araç görsem ve Tepe Nautilus alışveriş merkezinin önünden geçsem aklıma Hıdrellez geliyor.
Sarayardı Caddesi, Aygen Apartmanına ve tüm eski komşularımıza selam olsun!
Hıdrellez Bayramı ise hep coşkulu ve kutlu olsun.
Kapak fotoğrafı: paradurumu.com